Fikirlerimizi özgürce ifade edemediğimiz bir dünyada özgürlükten nasıl bahsedebiliriz?

matrix-agent-smith
EÄŸer bugün ülkenin başına geçecek olsaydım yapacağım ilk iÅŸ düşünceleri yüzünden cezaevlerinde yatan insanları salıvermek olurdu. DiÄŸer bireylerin haklarına, özgürlüklerine kastetmediÄŸi, deÄŸer yargılarına saldırmadığı sürece herkesin fikirlerini özgürce dile getirebilmesi gerektiÄŸine inanıyorum. “Bence” diye baÅŸlayan, “Bana göre” diye baÅŸlayan her cümlenin, o cümlenin temsil ettiÄŸi fikirlere ve hatta arkasındaki kanıtlara itibar gösterme zorunluluÄŸu olmaksızın saygı görmeyi hak ettiÄŸine inanıyorum.

Küçük yaÅŸlarda fikirleri yüzünden cezalandırılan insanları anlamakta güçlük çekerdim. DoÄŸal bir savunma güdüsüyle olsa gerek “Söylemeseydi, kendini korumak için sussaydı, ne vardı ki” diye düşünürdüm. Yaşım ilerledikçe, içimde büyüyen, fırtınalar koparan fikirler kafatasıma sığmaz hale geldikçe o insanları daha iyi anlar oldum.

Görmedim, Duymadım ve Bilmiyorum
Herkesin dünyanın düz olduÄŸuna inandığı karanlık bir dönemde “Hayır dünya yuvarlaktır ve güneÅŸin etrafında döner” diyebilme cesaretini gösteren Galileo, kilise tarafından yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldığında idam sehpasından kurtulmak için bu sözleri söylemiÅŸ, doÄŸru bildiÄŸini inkar etmek zorunda bırakılmıştı. Dahası fikirlerini yaymaktan, diÄŸer insanlarla paylaÅŸmaktan ömür boyu men edilmiÅŸti. Kilise kendi öğretileriyle ters düşen bu gibi fikirlerin yayılmasını istemiyordu, zira çarpık, yozlaÅŸmış öğretilerinde bahsedilenlerin aksine inanacak olan insanlar artık onlar tarafından kontrol edilebilir olmayacaktı. SavaÅŸlar baÅŸlatıp savaÅŸlar bitirebilmek, cennetten arazi satabilmek, göze batanları afaroz edebilmek, onun sözlerini düşünmeden kabul eden, emirlerini harfiyen yerine getiren insanlar sayesinde mümkündü.

Galileo’dan 500 yıl sonra bugün fikir ve ifade özgürlüğü konusunda hala finale ulaÅŸabilmiÅŸ deÄŸiliz. Düzen neredeyse aynı düzen, sadece kilise yerine farklı bir sistem ile karşı karşıyayız. Onun da kendi çarpık, yozlaÅŸmış öğretileri var ve o da kendisini bu öğretilerle donattığı, korkuttuÄŸu insanlar sayesinde koruyor.

Matrix‘i bir çoÄŸunuz izlemiÅŸsinizdir, insanları kontrol altında tutan sistemin kendisini korumak ve varlığını sürdürebilmek için bireyleri nasıl kullandığı ajanlar vesilesiyle çok güzel anlatılıyordu. Buna göre Matrix’te özgürce yaÅŸadığını zanneden her birey aslında potansiyel bir ajandı ve gerekli durumlarda kölesi olduÄŸu sistemi korumak için elinden geleni yapıyordu.

matrix-agent-smith-2

Ben bu tasviri gerçekten çok beÄŸeniyorum, tabiri caizse cuk oturmuÅŸ. Özellikle uzun zamandır tanıdığım, bildiÄŸim ve hatta bir çok konuda hemfikir olduÄŸumu düşündüğüm insanların, içerisinde yaÅŸadığımız sistemi irdelemek söz konusu olduÄŸunda onu savunmak için insanüstü bir çaba gösterdiklerini, tıpkı diÄŸerleri gibi önceden yazılmış, basmakalıp cümleleri tekrar ettiklerini görmek bana her defasında Matrix’in ajanlarını hatırlatıyor. Sizinle aynı safta yer alıp kendi özgürlükleri için kendi fikirlerini ifade etmesi gereken bireyler, sistemin yılmaz savunucuları olarak silahlarını size doÄŸrultmayı, karşınızda saf tutmayı tercih ediyorlar.

Özellikle ülkemizde, ilkokuldan beri her adım belirli bir ideolojiyi zihinlere kazımak, özgür iradeyi köreltmek ve öntanımlı olarak Stockholm Sendromu‘na sahip, sistem aşığı bireyler yetiÅŸtirmek için atılıyor. BaÅŸtan aÅŸağı çarpıtmalarla, taraflı uydurmalarla dolu tarih kitaplarımız bizleri gelecekte yaÅŸayabileceÄŸimiz olası uyanma giriÅŸimlerine karşı koymak üzere programlıyor. Yani esasen kendi özgürlüklerimizi yine kendi ellerimizle kısıtlamak için eÄŸitiliyoruz. Bunu kendilerine ait olmayan fikirleri ölümüne savunan üniversite öğrencileri, gençler vesilesiyle rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz. Yıllarca beyinlerine kazınanları tekrar ediyor, savundukları görüşlerin doÄŸruluÄŸundan en ufak bir şüphe duymuyorlar. Çok azı sorgulama, irdeleme ihtiyacı hissediyor ve genellikle bu giriÅŸim neticesinde ulaÅŸtıkları yerde yalnızlıkla, itilmiÅŸlik ve ötekileÅŸmiÅŸlikle karşılaşıyorlar.

Bu sistem bir gün değişecek, yerine yenileri gelecek mi bilmiyorum ancak binlerce yıllık insanlık tarihi boyunca kurulan diğer tüm sistemler gibi o da tarihin tozlu sayfalarındaki yerini alacak. Galileo gibi insanlar, sayıları az bile olsa doğru bildiklerini söylemeye devam ettikleri sürece konuşulamayanlar konuşulacak, tartışılmayanlar tartışılacak. Soru, kaçınılmaz olan bu süreç işlerken sizin kırmızı hapı seçip gerçeklerle yüzleşmeyi mi yoksa mavi hapı seçip potansiyel ajanlığa, köleliğe devam etmeyi mi tercih edeceğiniz.

morpheus-matrix

– Kadere inanır mısın Neo?
– Hayır.

– Neden?
– Hayatımı kontrol edemiyor olma düşüncesini sevmem.

– Ne demek istediÄŸini çok iyi anlıyorum. Neden burada olduÄŸunu anlatayım. Bir ÅŸey bildiÄŸin için buradasın. BildiÄŸini açıklayamıyorsun ama hissediyorsun. Hayatın boyunca hissettin. Dünyada ters giden bir ÅŸeyler var, ne olduÄŸunu bilmiyorsun ama orada. Beynindeki bir kıymık gibi, seni çıldırtan bir ÅŸey. Seni bana getiren ÅŸey iÅŸte bu duyguydu. Neden söz ettiÄŸimi biliyor musun?
– Matrix mi?

– Ne olduÄŸunu öğrenmek ister misin? Matrix her yerde, etrafımızda, ÅŸu anda, bu odada. Pencereden dışarı baktığında görürsün, ya da televizyonu açtığında. İşe gittiÄŸinde hissedersin, ya da kiliseye. Vergi öderken… GerçeÄŸi görmemen için dünya, bir perde gibi önüne çekilmiÅŸ sanki.
– Ne gerçeÄŸi?

– Bir köle olduÄŸun gerçeÄŸi. Herkes gibi bir kalıba doÄŸdun. Tadını alamadığın, dokunamadığın, koklayamadığın bir hapse. Aklın için bir hapis. Ne yazık ki, kimseye Matrix’in ne olduÄŸu anlatılamaz, bunu kendin görmelisin.

– Bu, son fırsatın, buradan sonra geri dönüş yok. Mavi hapı alırsan hikaye biter. Yatağında uyanır ve istediÄŸin ÅŸeye inanırsın. Kırmızı hapı alırsan Mucize Ülkesi’nde kalırsın ve sana tavÅŸan deliÄŸinin ne kadar derin olduÄŸunu gösteririm.

Unutma sana sadece “gerçeÄŸi” öneriyorum. O kadar…

Bonus

İlginizi Çekebilecek Diğer İçerikler

7 Yorum

  1. Hibestil dedi ki:

    Bonus olayı çok güzel anlatıyor. Yine harika bir yazı olmuş ellerine sağlık ağabey

  2. Şenol Şengül dedi ki:

    Bonus’unu yiyeyim senin skati! Bende dedim bonus’a basınca ne acaba ne oluyor :) Eline saÄŸlık güzel yazı,bugün okuduÄŸum 2’nci güzel yazı.

  3. takoz dedi ki:

    bonus a korka korka bastım :) eline diline sağlık. gelmiş geçmiş en mükemmel film the matrix.

  4. Ali dedi ki:

    Bence…
    Aslında, o kadar da az değil düşüncelerini korkmadan söyleyenler. Bazılarının sadece duyunca bile tüylerini diken diken eden ama akıl ürünü zeka kokan fikirler.
    Azımsanamayacak kadar çok olsak da, çoğunluk aşırı çok ve düşünmekten o kadar korkuyor ki, hiç bir şey yapmasa bile düşünmek istemiyor. Kulağını tıkıyor.

  5. Bilgehan dedi ki:

    Benim merak ettiğim bu yazıyı entellektüel bir endişe ile mi yazdın yoksa yazarken siyasi bir gerekçe hissettin mi?

  6. Bilgehan dedi ki:

    Yani kırmızı hap mı mavi hap mı? :) (Öyle ya da böyle hapı yutuyorsun ya sen ona bak. Gerçekte her zaman sunulan seçeneklerin dışında bir çözüm yolu vardır.) Ayrıca Matrikisde verilmek istenen temel düşünce Allah’ın olmadığını iddia etmektir. Temelde fikir özgürlükleri ana fikrini savunan bir yazıda böyle bir iddiayı barındıran (daha doÄŸrusu kendi fikrini “gerçek bu” diye dikte ettiren) filimden örnekleme olmamış.

    • Caner Öncel dedi ki:

      Yazıyı fikir ve ifade özgürlüğünden mahrum kaldığımız, bırakıldığımız için yazdım. Elbetteki bu hakkımızdan mahrum kalmamıza neden olan şeylerin başında siyaset geliyor.

      Matrix her açıdan tartışmaya açık bir film, izleyenlerin yorumları ile çok farklı yerlere gidebilir. Ben Allah ve kul iliÅŸkisinden ziyade sistem ve onun esir aldığı bireyleri anlattığını düşünüyorum. Bu bir tarafa “Allah yoktur” da diyebilir, buna itibar gösterme zorunluluÄŸum olmadan filmin bazı kesitleri ile gerçek hayat arasında iliÅŸki kurabilirim.

      Haplar ve seçenekler konusuna gelince, Neo karakteri zaten seçimini çok önceden yapmış ve bir kapının önüne kadar gelmiÅŸ ancak o kapıdan nasıl geçeceÄŸini bilmiyor. Morpheus ona haplar vesilesiyle kapının anahtarını teklif ediyor ve o kapıdan geçip geçmemeyi yine onun tercihine bırakıyor. Yani ortada senin yorumladığın gibi “ya herru ya merru” diye bir durum yok, Neo isterse o koltuktan kalkıp basıp gitme seçeneÄŸine de sahip :)

Uyarı: Yorumlarda link kullanmayınız. Link içeren yorumlar otomatik olarak spam kabul edilmektedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir