Yalan imparatorluğu medya insanları nasıl kontrol ediyor?

Bir çoÄŸumuzun bildiÄŸi üzere bizde de dünyanın pek çok yerinde olduÄŸu gibi tarafsız, güvenilir haber kaynaklarının sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır. Okurlar, haber kaynağı olduÄŸunu beyan eden çeÅŸitli kurumları, yalan söylediklerini bildikleri durumlarda dahi takip eder, desteklerler. Burdaki esas amaç objektif biçimde habere ulaÅŸmak deÄŸil “Bakalım bugün bizimkiler ne yazmışlar” türü bir düşünce eÅŸliÄŸinde tarafını belli etmek, taraftarı olunan kurumun ve görüşün elini her ne olursa olsun güçlendirmektir. Yanlış anlaşılmasın belirli kurumları hedef almak niyetinde deÄŸilim, insanların yüzde sekseni, hangi dünya görüşüne sahip olursa olsunlar bu ÅŸekilde hareket ediyorlar. Hal böyle olunca gönüllü biçimde gaza getirildiklerine, spekülasyon yaratmak ve yaymak üzere kullanıldıklarına her gün ÅŸahit oluyoruz.

Yalan, ÅŸiÅŸirme, asparagas haberler yeni ÅŸeyler deÄŸil. Özellikle var oluÅŸ amacı tarafsız habercilikten ziyade siyasi tavır sergilemek olan kurumların bu kavramları ölümüne sevdiklerini biliyoruz. Sizler de sıklıkla rastlıyorsunuzdur “Bakan Osmancık Pirinci CIA ajanı mı?” türü, görsellerle desteklenip ÅŸiÅŸirilmiÅŸ bir manÅŸet atar, haber metninde de “Bakan Osmancık Pirinci’nin oÄŸlu internet kafede Ubisoft’un geliÅŸtirdiÄŸi yeni bilgisayar oyununda CIA ajanını oynarken görüntülendi. OÄŸlunun CIA’e duyduÄŸu bu sempati akıllara bakanın ajan olup olmadığı sorusunu getirdi” tadında, insan zekasına hakaret içeren ifadelere yer verirler. Az buçuk kafası çalışan kimseler bu gibi ÅŸeyleri görünce “Ulan bu aÄŸzına tükürdüklerim böyle saçma sapan haberleri nasıl yapabiliyorlar? Bu halde hala nasıl oluyor da yayınlarına devam edebiliyorlar? Adalet sistemi dedikleri ÅŸey aslında o kadar da adil bir sistem deÄŸil mi yoksa?” diye düşünedursunlar, o kurumun taraftarı olan binlerce insan konuyu çoktan ışık hızıyla Feysbuk duvarlarına, Twitter hesaplarına taşımış oluyorlar. Haber tartışılıp bir süre sonra tekzip edilmiÅŸ olsa dahi bakan Osmancık Pirinci, isminin geçtiÄŸi her yerde CIA ajanı olarak hatırlanır hale geliyor. Siyasileri, yöneticileri, kuruluÅŸları çıkarlar doÄŸrultusunda iyi veya kötü göstermek, çamur atıp izini bırakmak ne yazık ki bu kadar kolay.

Tarafları gün gibi belli olan kurumları bir kenara bırakacak olursak, rengi geniş kitleler tarafından tam olarak anlaşılamayan ve ilkeli yayın yaptığını iddia eden global oluşumlar bence esas tehlikeyi oluşturuyorlar. Arkalarında güçlü finansal kaynaklar olmasının yanısıra habercilik haricinde herhangi bir amaca hizmet etmedikleri düşüncesi daha fazla insana hitap etmelerini, dolayısıyla etki alanlarının çok daha geniş olmasını sağlıyor. Küçük, yerel taraflı örneklerinin çabalarına istinaden mikroskobik sayılabilecek numaralarla devasa kitlelerin algılarını rahatlıkla yönlendirebiliyorlar. Bir çoğunuzun zaten bildiği yukarıdaki fotoğrafı da buna örnek teşkil etmesi amacıyla kullandım. Tek bir kare üzerinde bile birkaç derecelik sapma yaparak zalimi mazlum, mazlumu zalim gibi gösterebilme kudretine sahipler. Hakkında olumsuz intiba oluşturmak istedikleri, hoşlanmadıkları dünya liderleri hakkında haber yaparlarken asabi, agresif, olabildiğince itici göründükleri fotoğraflarını kullanmaları da buna güzel bir örnektir.

Dünya henüz tüketim çılgınlığına tam anlamıyla kapılmadan önce birileri bana gelip “Bizim sattığımız ürün çok güzel, onu alın” temalı bir çaÄŸrı yapmayı, ismine de “Reklam” demeyi düşündüklerini söyleyip konu hakkındaki görüşlerimi sorsalardı, bunun gelmiÅŸ geçmiÅŸ en kötü fikir olduÄŸunu söylerdim. Evet, insanların bu tür çaÄŸrılara kulak asmayacaklarına inanırdım. Ne var ki bu yazıyı bile üzerimdeki Adidas marka eÅŸofmanla, Lipton sallama çay tüketirken yazdığıma göre, tarih sayemde çok güzel bir gafa daha tanıklık etmiÅŸ olurdu. Nüfusun, IQ seviyeleriyle herhangi bir oran kurmadan arttığı günümüzde kitleler, araba farı görmüş tavÅŸan edasıyla adeta birileri gelse de bizi yönlendirse diye bekliyor gibiler. Siz, her ne kadar direkt mesajlara karşı bağışık olduÄŸunuz yanılgısına kapılmış olsanız da, bilinçaltınızı hedefleyen dolaylı mesajlarla 7/24 bombardımana maruz kalıyorsunuz. Hemen hepimizin izlediÄŸi filmler üzerinden basit örnekler verecek olursak; Transformers 3’te bizlere, zengin ve baÅŸarılı iÅŸadamlarının ofislerinde Lenovo marka bilgisayarlar tercih ettikleri söyleniyor. DiÄŸer taraftan gözü pek ajan James Bond’un Sony Vaio‘yu, zeki doktor House ise Apple’ı tercih ettiÄŸini görüyoruz. ZenginliÄŸin, gücün, zekanın ve klas bir iÅŸ hayatının çeÅŸitli ürünlerle iliÅŸkilendirilip, insanların o ürünlerle maddi manevi baÄŸlar kurmalarını amaçlayan bu tür mesajlar verme eyleminin literatürdeki ismi ürün yerleÅŸtirme.

Ürün yerleÅŸtirme konusu, çoÄŸumuzda kulak aÅŸinalığı bulunduÄŸuna göre sır deÄŸil. Sır olan ÅŸey, tüketime yönlendirmek için kullanılan bu tekniÄŸin, haber kaynaklarından örnekler vererek açıklamaya çalıştığımız üzere düşünceleri ÅŸekillendirmek için de kullanılıyor olması. Holivut’un Türkiye’yi sürekli damlarında dolaşılası, hatta damlarında motorla dolaşılası, bütün vatandaÅŸlarının sabahtan akÅŸama kadar her yere kontrolsüzce kurulmuÅŸ olan pazarlardan alışveriÅŸ yaptığı az geliÅŸmiÅŸ bir ülke olarak göstermeyi çok sevdiÄŸini biliyoruz. Yaşı 30’un üzerinde olanlar ise aynı eylemlerin fesli, çirkin ve kaba insanlar tarafından yapıldığı 2. sınıf aksiyon filmlerini hatırlarlar. Neyse, tüm bunlarda kasıt aramayanlar, iÅŸin otantizm veya her nasılsa turizm ile alakalı olduÄŸunu düşünenler bu düşüncelerinde ısrar ederlerken, biz geçen sene vizyona giren World War Z filmi ile olaya biraz daha açıklık getirmeye çalışalım.

Görünüşte zombileri ele alan bir bilim kurgu filmi olan World War Z’nin; tüm animasyonlarının, aksiyon ahnelerinin İsrail’i aklamak veya en azından daha az zararlı olduÄŸu imajını uyandırmak amacıyla yapılmış olduÄŸunu söylersem, deli ya da paranoyak olduÄŸumu düşünür müsünüz? İzlemediyseniz izlemenizi, izlediyseniz bir de bu bakış açısıyla tekrar izlemenizi tavsiye ederim. İşe yorum katmadan önce, filmde esas oÄŸlan Brad Pitt’in, son derece naif ve babacan İsrail yetkilisi –yorum katmadan yapamıyorum– ile aralarında geçen ÅŸu diyaloglara bir göz atalım:

world-war-z-1

– “Zombi”den söz eden bir bildiri okudunuz diye mi duvar ördünüz?
– Öyle deyince kuÅŸkucu biri gibi görünüyorum. 1930’larda, Yahudiler toplama kamplarına gönderilme olasılığına inanmayı reddettiler. 1972’de, olimpiyatlarda katledilmiÅŸ olabileceÄŸimizi anlamayı reddettik. Ekim 1973’ten bir ay önce, Arapların ilerleyiÅŸini gördük. Oy birliÄŸiyle tehdit oluÅŸturmadıkları yönünde karar kıldık. Bir ay sonrasında, Arap saldırısı az kalsın bizi denize döküyordu. Bu yüzden deÄŸiÅŸmeye karar verdik.

world-war-z-2

– Bunlar Kudüs KurtuluÅŸ Kapıları. İsrail’i çevreleyen güvenlik hattının 10 kapısından 2 tanesi.
– İnsanları içeri alıyorsunuz?
– Kurtardığımız her insan, savaÅŸtığımız zombilerden bir tane eksiltir.

Gelelim bu filmde uygulanan, yukarıda sözünü ettiÄŸimiz ve sır olduÄŸunu –Bunu düzeltmek lazım: Bir çokları için sır olduÄŸunu– söylediÄŸimiz düşünceleri yönlendirme tekniklerine. Diyalogları okudunuz, peki bu kısacık diyalogların arkasındaki devasa alt metinleri yakalayabildiniz mi? Dilimiz döndüğünce açıklığa kavuÅŸturmaya çalışalım:

  1. Yahudiler başlarına gelen onca belaya, onca haksızlığa rağmen kimse hakkında kötü düşünmeyecek kadar naif, iyi niyetli insanlar. Ayrıca katleden değil, katledilen konumundalar.
  2. İsrail’in 800 tank, 115 uçak, 2.523 asker kaybına karşın Arapların toplamda 2.000 tank, 450 uçak ve 16.000 asker kaybetmesi ile sonuçlanan 1973 savaşında (Kaynak: Vikipedi) İsrail, Arap topraklarını iÅŸgal eden iÅŸgalcü güç deÄŸil, kendi topraklarını savunmaya çalışan mazlum ülke konumundaydı ve iyi niyeti yüzünden az daha denize dökülüyordu.
  3. Bugün İsrail Yahudilerinin gaddar olduklarını düşünüyor olabilirsiniz ancak bu onların deÄŸil, onları toplama kamplarına gönderenlerin, olimpiyatlarda katledenlerin ve vatanlarına kast eden Arapların suçu. Tüm bu mezalimin ardından ders çıkarmaları ve “deÄŸiÅŸmeye karar vermeleri“, yöntemleri her ne kadar tartışmaya açık olsa da kendilerini savunma hakları herkes tarafından anlaşılabilir olmalı.
  4. Dünyanın sandığının aksine İsrail duvarları ve kapıları Filistinlilere zulmetmek, hapsetmek için deÄŸil, hem kendilerini hem de iyi yürekli Filistin vatandaÅŸlarını “zombilerden” korumak için kullanıyor. Buradaki zombi paradoksunun odağına Hamas gibi güçleri veya yine zombilik potansiyeli taşıyan Filistinli bireyleri oturtmak kiÅŸiye kalmış.

116 dakikalık filmin 3-5 dakikalık kısmında verilen mesajlar bunlar, gerisini yorumlamak size kalmış. Yukarıdaki diyaloglardan sonra gelen sahnede ise ÅŸevkatle duvarların içine alınan, Yahudilerle kol kola barış, kardeÅŸlik türküleri söyleyen Filistinliler arasından bir kız fevri bir davranış sergileyerek, “Sorun yok” deyip eline aldığı mikrofon ile zombileri duvarların içine çekiyor. Böylece koruma altında bulunduÄŸu düşünülen alandaki tüm insanların sonunun gelmesine neden oluyor. Ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar, ister istemez toplum zararına davranışlar sergileme potansiyelleri bulunan Filistinlilerin her halukarda “duvarın dışında” bulunmaları gerektiÄŸi gibi bir düşünce iÅŸleniyor mu iÅŸlenmiyor mu, filmi izlerseniz bunun üzerine de kafa yormanızı tavsiye ederim.

İnsanların çoÄŸu filmlerin sadece eÄŸlence amaçlı olduklarını düşünmeye (It’s just entertainment) ve bu tür irdeleyici düşünceleri komplo teorisi olarak nitelendirmeye son derece eÄŸilimliler. Elbette, filmleri mesaj vermek için kullanmak gerçekten son derece saçma olurdu. Milyon dolarlar harcanarak yapılan, bütün dünyaya hitap eden, Avrupa’dan Asya’ya her kıtadaki sinema salonlarında, akabinde televizyonlarda gösterilen, gazete ve dergilerde, reklam panolarında çarÅŸaf çarÅŸaf tanıtılıp genç yaÅŸlı milyarlarca insana ulaÅŸan bu yapımların tek amacı insanları eÄŸlendirmek. Propaganda aracı olarak kullanılmalarıymış, kitleleri yönlendirmek için kullanılmalarıymış falan bunlar bir takım uydurma laflardır.

Haber siteleri, televizyon kanalları, gazeteler, dergiler ve filmler. Benim tüm bunlardan neden paranoya derecesinde rahatsızlık duyduÄŸum deÄŸil, esas soru sizin neden hiç rahatsızlık duymadığınız olmalı. Yani düşünsenize, sabahtan akÅŸama kadar can sıkıcı bir tip sürekli dibinizde dolaşıyor. Evde, iÅŸte, sokakta, metroda, otobüste, vapurda hep yanınızda ve size sürekli neyi sevip neyi sevmeyeceÄŸinizi, çocuÄŸunuz için neyin daha iyi olduÄŸunu, kıçınızı hangi kağıtla silmeniz gerektiÄŸini, hangi siyasetçiyi destekleyip hangisini desteklemeyeceÄŸinizi, hangi ülkenin haklı hangisinin haksız olduÄŸunu, alenen yalan olduÄŸunu bildiÄŸiniz ÅŸeylerin doÄŸru, doÄŸruluÄŸundan şüphe etmediÄŸiniz ÅŸeylerin ise yalan olduÄŸunu söylüyor. Kovamıyorsunuz, kaçamıyorsunuz, kulaklarınızı onun sözlerine karşı tıkayamıyorsunuz. Dahası tüm bunları yapmaya ihtiyaç bile duymuyorsunuz zira bu parazit artık ayrılmaz bir parçanız haline gelmiÅŸ. Mutfağınıza, tuvaletinize, yatak odanıza dolayısıyla bütün özel yaÅŸamınıza nüfuz etmiÅŸ. Nike marka ayakkabılar giymeniz, yeni iPhone’un yollarını gözlemeniz, dünyayı etkileyen olaylar için ABD baÅŸkanının konu ile ilgili yorumuna her ÅŸeyden çok önem göstermeniz, sizin özgür iradenizle yaptığınız seçimlerin deÄŸil, onun size alenen ve zaman zaman sinsice dayattığı fikirlerin birer ürünü.

Kendinize ait olduğunu sandığınız düşüncelerin çok büyük bir kısmının mimarı olan bu parazitin adı medya ve o böylesine güçlenirken, adım adım dünyanın en büyük imparatoru haline gelirken biz insanlar neredeydik, tam olarak ne ile meşguldük inanın hiç bilmiyorum.

İlginizi Çekebilecek Diğer İçerikler

2 Yorum

  1. M.Ali Dogan dedi ki:

    Alt metin kısmını okuyunca hep hissettiğim birşeyin adı konulmuş oldu teşekkürler.

  2. Usluer dedi ki:

    Blogunda okuduğum en güzel yazılardan biri abi. Şahane olmuş, eline sağlık.

Uyarı: Yorumlarda link kullanmayınız. Link içeren yorumlar otomatik olarak spam kabul edilmektedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir